Anasayfa
MERHABA :)
Son yıllarda, sağlık ve hastalık hakkında devrim niteliğinde fikirler ortaya çıkmakla beraber temel kavram şudur ki; her birimiz, bizi çevreleyen evrende bütün olarak fonksiyonlarımızı yerine getiren eşsiz bir birey ve tam bir bütünüz, hastalık ya da teşhis kategorisi taşıyan ayrı parçalara bölünmüş vücut parçalarından ibaret değiliz. Sağlığın ya da hastalığın tüm durumları, bu bağlamda incelenmelidir. Yani hastalık dediğimiz teşhisler ya da laboratuar kağıtları üzerindeki sonuçlar değil HASTA’nın bütünü tedavi edilmelidir.
Bu görüşten uzaklaştığımız sürece uyumsuzluğu ve hastalığı deneyimleriz. Bunun aksine, ne kadar çok bu prensip içinde yasarsak, o kadar çok uyumlu ve canlı bir denge durumunda oluruz.
Holistik (bütüncül) tedavi yaklaşımlarının ikinci temel ilkesi de, hastalığı iyileştirmek için en etkili ve yegane yolun, etkilenmiş bireyin SAVUNMA MEKANİZMASInı harekete geçirerek sorunlu her noktaya tedaviyi kendi imkanları dahilinde ihtiyaç önceliği kendi seçimine bırakılarak yapılmalıdır çünkü kişiye ait bireysel iyileştirici kuvvet kendi hiyerarşisi içinde en doğru şekilde bunu gerçekleştirir.
Temel bir tanıma göre bütün insanlar doğuştan gelen bir enerji tarafından harekete geçirilirler biz buna “yaşamsal güç ya da hayat güç” diyoruz. (bu daha sonra oldukça ayrıntılı biçimde tartışılacaktır). Doğuştan gelen bu enerji düzeyi olumsuz yönde değiştiği zaman insanı hastalığa, canlandırıldığı zaman da sağlığa götürür.
Geçmişten günümüze sağlıklı bir yaşam için bütüncül tıp teknikleri kısaca sağlıklı beslenme, detoks ,fiziksel egzersiz programları şeklinde tarihte uygulanırken hala kronik hastalıkları olan kişiler için çesitli teknikler ya yeniden keşfedildi ya da popüler hale getirildi: akupunktur, polarite masajı, Lomi masajı, refleksoloji, muhtelif hareket ve postür teknikleri, kiropraktik, osteopati ve diğerleri gibi.. Bütün bu tekniklerin kullanılabilir hale gelmesiyle, kronik hastalıkları olan kişiler, vücudun kendi doğal iyileşme süreçlerinin engellenmeden beslenebileceğine ve somut yararlarla yeniden dengelenebileceğine yavaş yavaş inanmaya başladılar; üstelik ilaçların toksisitesi , radyasyon ya da cerrahi operasyon olmadan.
Gel gelelim, kronik hastalıklardan muzdarip olanların başlangıçtaki yüksek beklentileri hayal kırıklığıyla sonlandı. Her ne kadar yeni teknikler bir miktar rahatlık sağlamışsa da, gerçek tedavi geleneksel tıbbın sağladığından daha yakın görünmüyordu. Faydayı sürekli kılmak için, hastaların sık uygulama yaptırmaya devam etmesi gerekmekte, aldıkları sonuçlar işe çoğunlukla azalmakta veya geçici olmaktaydı. Yeni yaklaşımlar hâlâ tekniklerden itibaren olup kronik hastalıkların kaynağına gitmeye yarayan temel içgörüleri ve tedaviyi üzerine oturtacakları somut prensipleri yoktu. İşte çok sayıda insanın bir hayli sofistike olan homeopati bilimine dönmesi bu bağlamda gerçekleşti. Uzun yıllardır pek çok ülkede kullanılan homeopati akut ve kronik hastalıklara karsı bugün mevcut olan belki de en etkili doğal tedavi sistem haline geldi. Nihayet, bütünsel tıbbın özüne varıldı ve gerçek şifa bir rüya olmaktan çıkıp gerçek oldu.